Thursday, August 18, 2005

yalnizca isimler kalir geriye elimizde!


evet kuzen Leri nin baslatmis oldugu futbolcular arasindaki bazi guzel isimlere nacizane ben de bir kac ekleme yapmak isterim. her ne kadar subjektif olsa da gercekten bazi isimler yillar gecse de soylenislerinden dolayi ya da bazi rafine futbolcularin bazi karakteristiklerinden dolayi genc dimagimizdan silinmemektedir.buna en guzel ornek de heralde yanda vesikaligini gordugunuz 'el pibe-cocuk'lakapli kolombiyanin sari gunesi valderrama dir.asprilla, higuata, ve kendi kalesinegol attigi icn oldurulen escobar diger guzel isimleridir kolombiya nin.latin ruzgarinin verdigi etkiyle yolumuz brezilya ya dusuyor ve ordan da zico, vampeta yi aliyoruz listeye. arjantinden passeralla bir araba markasi gibi durmakla beraber,iyi bir oyuncudur. penalti kurtarma ustasi goygocea unutulmaz. uruguay dan da fonseca yi alalim. sili den de zamarano biner bu gemiye.


eski kita avrupa dan kaleci olarak ispanyol zubizeratta ve dino zoff iki kraldir.eskilerden ya$in unutulmaz. yenilerden buffon ve senay dudek fena diildir.
futbolculara geldigimizde kuzeye cikalim ve hemen isvec den martin dahlin diyelim.
asagiya inelim ve isvicre nin gulu chapuisat i dondurelim dilimizde. germenlerden karl heinz rummenigge ve gerd müller e selam verelim. ya littbarski unutulur mu? yenilerden ramelow,marco bode akilda yereder. komsu portakallardan marko van basten, ve van del nistel roy iyidir. kirmiz seytanlardan enzo schifo misafir odasina yeni alinan oturma takimi gibi sik durur. o kendini begenmis fransizlardan soz etmeden gecmek olmaz. alin size hemen lizarazu. kesmediyse emmanuellaya benzeyen emmanuel petit. suikastci djorkaeff. ciftci frank leboeuf. karembeu of of maskulen olan. eskilerden tabii ki michel platini ve jean pierre papin.

sonra asagiya daha sicak ulkelere inelim. kuzen Leri kisisinin belirttigi gibi ispanyollar ve italyanlar bu kategoride baya onde gitmekteler: azzurrilerden kostakurta, salvatore schillacci, soylerken bir karnaval havasi yasatan karnevaro, suclulukla karisik maldini,yakisikli nesta, tassotti. ispanyollardan gundemdeki kily gonzales, julio salinas, guardiola, valeron, morientes,mendil sallayan mendiata. komsudan fado ve gol krali eusebio yeter de artar bile.

ya sogukkanli kirmizi urbaliar diyenlere de hemen cevabim hazirdir: gary lineker. tabii ardindan da ara sira bize o beyaz dotunu gosteren yaramaza cocuk paul gascoigne gelir.

balkanlardan seker abimiz suker ve bobinci boban i alalim.

ve aglayan kita afrika. nijerya nin kardeslerine hemen vefa borcumuzu odeyelim ve bize seyrettirdikleri guzel futbol icin tesekkur edelim: omam ve kona biyik, sonradan tavuguma ismini verdigim mbouh mbouh, ve tabii ki roger milla. ibrahim ba da ayri bir isimdir bu arada.

son bir kategori de ismini soylerkene bir tereddut, bir hassiktir cektiklerimiz icin acalim; mesela sili den marcelo salas daha cok salas bir meyhanede cebindeki son kurusu bir konsomatrise yediren memur ismi gibi durmakta. ya abd den o guzelim dalgali sac ve sakal stiliyle lalas nerelerde acaba. mezarinda filozofumuzu ters donduren arjantinli sokrates? yine tango diyarindan roberto sensini buı duyarlilikla ne kadar sert oynayabilir? ya david platt ne kadar yavan degil mi? peki alamanci yens yeremies sanki banu alkan sarkisi.

eeee hani ulan turkiye diyenlere de lefter kucukandonyanis, ersen martin ve yattara derim baska bi si demem.

son olarak icimde kalmasin diye soyleyeyim ben bu amoruso ismini unutmak istiyorum arkadas. neden bilmiyorum ama alisamadim. bi kategoriye de sokamadim bu ismi, nasil bi isimdir bu ya...


motorcycle boy

Bazı güzel isimler


takim ruhu
Originally uploaded by derbose.

Sevgili dostlar, bugünkü mevzumuz yazının başlığından da rahatça
anlayabileceğiniz gibi bazı güzel isimler. Basit bir mantık önermesiyle
başlayalım: Bazı isimler güzeldir. Bu demek oluyor ki, her isim güzel
değildir; ama içlerinde bazıları da vardır ki, “ulan, herifin ismindeki
karizmaya bak” dersin. Kimi isim adama bir duruş verir, hayata bir bakış
açısı kazandırır; kimisi de “hey güzel Allahım, sen bilirsin” diye içten içe
söylendirir, aile büyüklerine gıcık eder adamı. Bunları türetmek mümkün ama
okuyucusunu sıkmak istemeyen sorumlu bir yazar olarak hemen örneklere
geçeyim diyorum ben. Şimdi unutmamalı ki, en güzel isimlere genelde
İspanyollar’da rastlanır. Bu yüzden İspanyol ligi dimağlarımıza kazınmış
bulunan nice güzel isimle doludur. Bakınız bir Butragenyo, bir Salinas, bir Martin Vaskez bugün kolay kolay unutulmayan futbolcular arasına girdilerse, bu durum İspanya’da soyadı kanunu çıktığı sırada sağduyulu davranan dedeleri sayesinde hasıl olmuştur. Bir Puşkaş’ı bugün unutmak mümkün mü? Ama Hurubeş’i bugün kimse hatırlamaz. Alman liginden devam edelim: Klinsman, Beckanbauer, Matheus ne güzeldir; öte yandan bir Hassler, bir Sammer, bir Berti Vogts’un (öğğkk) akıllarda kalması güzel beyinlerimizdeki sınırlı
kapasiteyi ziyan etmekten başka işe yaramaz. Hele Högh ile Falco Götz bu
konuda ilk sırayı kimselere kaptırmaz. Ama Cantona öyle mi, Kroyf öyle mi,
Zinedin Zidan, Ginola, Maradona, Kanijya öyle mi? Heyy yavrum hey...
İspanyollar futbolculara güzel isimler koyuyor dedik; ama her meyve
sepetinde çürük olacağı gibi, İspanyolcada da kötü isimler var. Mesela bugün
Valencia’lı Aymar’a bakınca üzülüyor insan. Bir Carlos Bilardo dünyasından
bıktırıyor adamı. Yine de bunlara panzehir olarak Buruşaga’yı düşünerek
rahatlatabiliriz kendimizi. ‘Birader, hep yabancılardan saydın biraz da
Türkler’e gel’ derseniz cankuşlar, size ‘Can Bartu’yu tek geçerim bu alemde’ derim. Yenilerden de İlhan Mansız iyidir der, çıkarım işin içinden.
Şimdi yazımızın sonlarına doğru efsane bir güzel isim karması yaparak iyice
kendimizden geçelim. Aha da sayıyorum: Kalede Şımaykıl, geri dörtlü
Mihaliçenko, Batiston, Brehme, Altobelli, ortada Tigana, Reykart, Abelardo, Donadoni, ilerde de Kempes ile Şükrü Gülesin. Eyyteraa bea. Tabii bunun gibi birçok kadro türetmek mümkün. Ama bu dünyada zaten her şey mümkün değil mi a dostlar?

Kuzen Leri

Sunday, August 14, 2005

famous blue raincoat


cohen leo
Originally uploaded by derbose.
sarkinin dedigi gibi saat 4 ve ben leonard cohen in yurek burkan sarkisi esliginde sigarami tellendiriyorum karanlikta. hatiralar havada ucusuyor, sagdan sola soldan saga,yakalayamiyorum en sevdigim mavi ucurtmali olani. sarkinin sozleri havada ucuyor sonra, icime yagiyor, kursun yagmuruna tutuluyorum beklemedigim bir koseden, dudagim kaniyor isirmaktan,yagmur yagsa sokagin tozunu alsa diyorum sarki tekrar basliyor.

umutsuzlugun dibine vurmus bir ruh, ve jane de kaybolmus bir cohen. aldatilmis cohen. ya da kendini aldatmis. kayip askinin pesinde kosuyor.
icimi en acitan bolumu sarkinin sonlarinda gizli;
thanks for the touble you take from her eyes,
thought it was there for good so i never tried.

. koyu bir yalnizlik ellerimden kayan...

idama mahkum olan bir suclunun son istegi bir sarki olabilir mi, olsa bu leonard cohen den famous blue raincoat olur mu....

it's four in the morning, the end of december
i'm writing you now just to see if you're better
new york is cold, but i like where i'm living
there's music on clinton street all through the evening.
i hear that you're building your little house deep in the desert
you're living for nothing now, i hope you're keeping some kind of record.

yes, and jane came by with a lock of your hair
she said that you gave it to her
that night that you planned to go clear
did you ever go clear?

ah, the last time we saw you you looked so much older
your famous blue raincoat was torn at the shoulder
you'd been to the station to meet every train
and you came home without lili marlene

and you treated my woman to a flake of your life
and when she came back she was nobody's wife.

well i see you there with the rose in your teeth
one more thin gypsy thief
well i see jane's awake --

she sends her regards.

and what can i tell you my brother, my killer
what can i possibly say?
i guess that i miss you, i guess i forgive you
i'm glad you stood in my way.

if you ever come by here, for jane or for me
your enemy is sleeping, and his woman is free.

yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
i thought it was there for good so i never tried.

and jane came by with a lock of your hair
she said that you gave it to her
that night that you planned to go clear

sincerely, l. cohen

Wednesday, August 10, 2005

Denver'da ne yapmalı ne yapmamalı? (Denver 101)


bekle beni denver
Originally uploaded by derbose.

Andy Garcia abimizi hazır anmışken, beni benden alan bir filminden de bahsedeyim o zaman. "Things to do in Denver when you're dead". Harbi çok keyifli bir filmdi, seyreden anlar. Tadı kaçmayan, adamı yormayan, tadında bir "beladan kaçamıyoruz bir türlü abi" filmi. Yönetmeni gary fleder daha sonra da "kiss the girls"ü çekmişti ama o film bunun eline su dökebilir mi? Asla... VCD'yi bulursanız kaçırmayın derim. hatta bulun da bendenize de verin. Beklerim.

Ulan bu siteyi Sarıtaş ile benden başka okuyan var mı yahu?

Kuzen Leri

grasyas ispanyol fahriye abla grasyas


ben
Originally uploaded by derbose.
sabah yine annemin sesiyle uyandim, -bunyamiiin ekmek yok hadi bakkalaaa
iste boyle basladi kucuk hikayem o gun.
-offf anne yaaaa hep ben hep ben, niye serkan gitmiyo
-olum o kucuk daha hadi kalk kalk
-off ya off. tamam ben giderim ama sen de kurabiye yaparsin sonra.
daha sonradan ogrenecektim kosullu onermeydi bunun adi matematik aleminde. hayat yoksa matematik miydi, bu soru sonra girdigim tartismalarin cikis noktasi olacakti ama o gunlerde sayilar alemine baya uzaktim.annemle bunu tartismadim.
-tamam yaparim ama uslu olursan.
annem de kosullu onermeye yine kosullu bir onermeyle cevap vermisti. zira o yillarda kosullu onermeler cok revactaydi.
-kac tane?
-iki tane al.bi de sut al kurabiye icin. kalmamis.yazdirirsin. baban para birakmamis.
evden ciktim, adil bakkal asagi mahalledeydi. ismine inat cok kazikci bi bakkaldi adil amca. cocuklari da sevmez,bakkalin onunde top oynayan cocuklari kovalardi.
-iki ekmek bir de sut adil amca
-veresiye mi yine, yok artik kardesim vermiyorum once gecen ayin borcunu kapatsin baban hadi yuru.
ama ama ya kurabiyeler diyecektim cocuk aklimla.hani yemezsek arkamizdan kovalayan, annemin mis gibi kokan sade kurabiyeleri diyecektim bi sey dugumlendi bogazimda.hay bin kunduz diyodu 7 yildir universitede okuyan amcamdan asirdigim kaptan swing bu gibi durumlarda. desem adil amca sasirir miydi,yoksa gel lan gel demek mr blof tayfasini okuyosun al hadi bu seferlik benden olsun mu derdi bilemiyorum. ama kesin olan bi sey vardi ki sut yoksa kurabiye de yoktu. once ekmekler bozuldu demis bir yazar ama o an ekmek onemli degildi.
basimi one egerek cikarken o ana kadar hic duymadigim bir parfum kokusu burun deliklerimden iceri dogru suzuldu. benligim isgal altina alinmis, teslim bayragini salliyordu mavi gokyuzune. 9 yasindaydim ama amcamla ara sira o tarz yabanci dergilere cok bakar, onun edebi yorumlarini ilgiyle dinlerdim.
cok sik bir kadinla onun kocasi oldugunu tahmin ettigim bi adam girmisti iceriye.okudugum hikayedeki deniz kizlari gibi cok guzeldi.. kadinin mor etegi butun cografyasini ele veriyordu. dudaklarinin arasinda bir gul mu tutuyordu yoksa ben hayal mi goruyordum bilmiyordum. asil yuzu ve alayci gulumsemesi amcamin odasindaki resimden calintiydi sanki, neydi adi o kadinin diye dusunurken birden sonsuzluktan gelen ses kulaklarimda yankilandi;
-merhaba. suyunuz var mi acaba?
-tabii tabii. siz yenisiniz heralde buralarda
-yok amca burda oturmuyoruz. film cekiyoruz da asagidaki mahallede. hava cok sicak sabah olmasina ragmen.yanimdaki bayan da ispanya nin unlu kadin artizlerindendir. Ileana Ramirez.
-oyle mi masallah masallah
ben guzel ispanyol ablayi daha cok fahriye abla ismine layik bulmustum ama ilyana da fena diildi. sonra aklima o anda cok super bir fikir gedi. simdi hatirlar,cok guler ve sasiririm hala nasil cesaret ettigime buna. adil amca arkasini dondugunde kadina bir matador edasiyla yaklastim ve yine amcamin ispanyolca temel kelimeler kitabimdan ogrendigim kelimeleri bir bir siralamaya basladim. aslinda sadece ona kadar saymayi ve iyi aksamlar demeyi biliyordum.'buenas noces sinyorita' dedim safca. daha sonra da ikinin ispanyolcasi aklima gelmedigi icin zafer isareti yaparak kosede duran ekmekleri ve 'un' diyerek dolaptaki sut sisesini gosterdim. adil amcayi gosterip yuzumu eksittim.kaslarimi kucuk emrah gibi yaptim. benim ustume yoktu mahallede,az calismamistik bu bakisi bizim veletlerle camiye giden yasli amacalardan para koparmak icin. ardindan sesli bicimde aglamaya basladim. aglamiyor boguruyordum. o an bendeki cesur matadordan iz kalmamisti. karizmam boganin boynuzunu gotune yiyen matador gibi yerlerde surunuyordu. ama ispanyol fahriye abla derdimi anlamisti nihayet ne gam. yanindaki azmansa beni uzaklastirmak icin yaklasti. ama o berber ilker abinin uce vurdugu saclarimi oksadi ve o guzel ispanyol aksaniyla dokunma ulan yavrucuga essoluessek anlamina gelen bi seyler soyledi azman kisisine.ben essoluesegin ispanyolcasi ne olabilir diye dusunurken adam geri cekildi ve adil amcaya bana iki ekmek ve bir sut vermesini soyledi. o an dunyanin en mutlu kisisi bendim heralde. kurabiyelerime kavusmus ustelik sevgilimi de bulmustum. ispanyol fahriye ablaydi artik o. onun calismasina gerek yoktu ben ona ne is olursa olsun yapar bakardim. sonra elimden tuttu. disari ciktik.elini cantasina atinca para verecek diye dusundum ama o cantadan cikardigi fotograf makinesiyle bu gormus oldugunuz yukardaki resmi cekti. sonra egildi ve yanagimdan optu.utanmis kipkirmizi olmustum. daha sonra bi hafta yikamadim yuzumu optugu yerdeki iz gecmesin diye. o, asagi mahallede cekim yapilan tarihi eve dogru giderken dunyanin en mutlu insani olan ben dunyanin en mutsuz asigina donusmustum. arkasindan tesekkurler diye bagirmak istedim ama en onemli kelimeyi amcamin bana ogretmedigini farkettim. ben de aklima gelen ilk kelimeleri arkasindan askimi haykirir gibi soylerken el de salladim: vivaa zapataa, vivaa zapataa. bagirirken dondu, bana bakip gulumsedi ve o da el salladi. yine agliyordum ama bu sefer gercekti ve derinden geliyordu. o anin fotografi sadece bana ve bana tuhaf bir acima duygusuyla bakan adil amcaya kaldi. aradan yıllar gecti ve ben fotografima bir sergi katalogunda rastladim. altinda ''istanbul daki sirin viva zapata sevgilim'' yaziyordu. gozumden kucuk bir yas akarken grasyas ispanyol fahriye abla grasyas dokuldu dudaklarimdan.
haa merak edenler icin soyleyeyim bir de yanagima kondurulan opucugun kokusu kaldi ben de ispanyol fahriye abladan. olur mu oyle sey canim demeyin. zira her opucugun bir kokusu vardir hayatta, her insanin bir hikayesi oldugu gibi...

Tuesday, August 09, 2005

Sanatçının Ali Çatalbaş olarak portresi


pardon
Originally uploaded by derbose.

Andy Garcia ağbimizin filmine henüz ulaşamadık ama Ferhan ağbimizin "Pardon"u elimizin altındaydı. Nitekim dün akşam taktık vcd'yi alete, gerine gerine seyrettik filmi (Cümlelerimizdeki bu çoğulluk durumu, Kurtlar Vadisi hissiyatından kaynaklanmamaktadır; eylemi iki kişi kotardığımızı anlatmaya çalışan gereksiz bir ayrıntıdır sadece) Neyse efem, yönetmeninin genç bir adam olması hasebiyle pek de bir şey beklemediğimiz film akşamımızı şenlendirdi, güzelleştirdi.

Mevzu nedir? Ferhan ağbi iyi, Rasim ağbi iyi, genç Mert Baykal'a aferin, senaryo zaten kıyak üstüne üstlük bir de reelden apartma falan filan derken bir adam çıktı bam güm çaktı oyunculuğunu filme, ağzımızı açık bıraktı. Bu Ali Çatalbaş derler fani nasıl iyi nasıl kıvrak oynamış derken koca film bitti gitti. Sen sağ ben selamet bize de iyi bir seyir oldu işte. Hayatın 6 yıl üç ayını saçma sapan bir yanlışlığa kurban eden adamın kaderciliğini on numara oynayan Ali Çatalbaş ağbiye teşekkür eder, filmi bir de sizin izleminizi niyaz ederiz.

Kuzen Leri & Kuzen Leri (Çoğuluz bugün dedik ya)

Monday, August 01, 2005

Belki yine Gelirim


broad_street_night
Originally uploaded by derbose.

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü.
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa, yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün

AHMET TELLİ