Wednesday, August 10, 2005

grasyas ispanyol fahriye abla grasyas


ben
Originally uploaded by derbose.
sabah yine annemin sesiyle uyandim, -bunyamiiin ekmek yok hadi bakkalaaa
iste boyle basladi kucuk hikayem o gun.
-offf anne yaaaa hep ben hep ben, niye serkan gitmiyo
-olum o kucuk daha hadi kalk kalk
-off ya off. tamam ben giderim ama sen de kurabiye yaparsin sonra.
daha sonradan ogrenecektim kosullu onermeydi bunun adi matematik aleminde. hayat yoksa matematik miydi, bu soru sonra girdigim tartismalarin cikis noktasi olacakti ama o gunlerde sayilar alemine baya uzaktim.annemle bunu tartismadim.
-tamam yaparim ama uslu olursan.
annem de kosullu onermeye yine kosullu bir onermeyle cevap vermisti. zira o yillarda kosullu onermeler cok revactaydi.
-kac tane?
-iki tane al.bi de sut al kurabiye icin. kalmamis.yazdirirsin. baban para birakmamis.
evden ciktim, adil bakkal asagi mahalledeydi. ismine inat cok kazikci bi bakkaldi adil amca. cocuklari da sevmez,bakkalin onunde top oynayan cocuklari kovalardi.
-iki ekmek bir de sut adil amca
-veresiye mi yine, yok artik kardesim vermiyorum once gecen ayin borcunu kapatsin baban hadi yuru.
ama ama ya kurabiyeler diyecektim cocuk aklimla.hani yemezsek arkamizdan kovalayan, annemin mis gibi kokan sade kurabiyeleri diyecektim bi sey dugumlendi bogazimda.hay bin kunduz diyodu 7 yildir universitede okuyan amcamdan asirdigim kaptan swing bu gibi durumlarda. desem adil amca sasirir miydi,yoksa gel lan gel demek mr blof tayfasini okuyosun al hadi bu seferlik benden olsun mu derdi bilemiyorum. ama kesin olan bi sey vardi ki sut yoksa kurabiye de yoktu. once ekmekler bozuldu demis bir yazar ama o an ekmek onemli degildi.
basimi one egerek cikarken o ana kadar hic duymadigim bir parfum kokusu burun deliklerimden iceri dogru suzuldu. benligim isgal altina alinmis, teslim bayragini salliyordu mavi gokyuzune. 9 yasindaydim ama amcamla ara sira o tarz yabanci dergilere cok bakar, onun edebi yorumlarini ilgiyle dinlerdim.
cok sik bir kadinla onun kocasi oldugunu tahmin ettigim bi adam girmisti iceriye.okudugum hikayedeki deniz kizlari gibi cok guzeldi.. kadinin mor etegi butun cografyasini ele veriyordu. dudaklarinin arasinda bir gul mu tutuyordu yoksa ben hayal mi goruyordum bilmiyordum. asil yuzu ve alayci gulumsemesi amcamin odasindaki resimden calintiydi sanki, neydi adi o kadinin diye dusunurken birden sonsuzluktan gelen ses kulaklarimda yankilandi;
-merhaba. suyunuz var mi acaba?
-tabii tabii. siz yenisiniz heralde buralarda
-yok amca burda oturmuyoruz. film cekiyoruz da asagidaki mahallede. hava cok sicak sabah olmasina ragmen.yanimdaki bayan da ispanya nin unlu kadin artizlerindendir. Ileana Ramirez.
-oyle mi masallah masallah
ben guzel ispanyol ablayi daha cok fahriye abla ismine layik bulmustum ama ilyana da fena diildi. sonra aklima o anda cok super bir fikir gedi. simdi hatirlar,cok guler ve sasiririm hala nasil cesaret ettigime buna. adil amca arkasini dondugunde kadina bir matador edasiyla yaklastim ve yine amcamin ispanyolca temel kelimeler kitabimdan ogrendigim kelimeleri bir bir siralamaya basladim. aslinda sadece ona kadar saymayi ve iyi aksamlar demeyi biliyordum.'buenas noces sinyorita' dedim safca. daha sonra da ikinin ispanyolcasi aklima gelmedigi icin zafer isareti yaparak kosede duran ekmekleri ve 'un' diyerek dolaptaki sut sisesini gosterdim. adil amcayi gosterip yuzumu eksittim.kaslarimi kucuk emrah gibi yaptim. benim ustume yoktu mahallede,az calismamistik bu bakisi bizim veletlerle camiye giden yasli amacalardan para koparmak icin. ardindan sesli bicimde aglamaya basladim. aglamiyor boguruyordum. o an bendeki cesur matadordan iz kalmamisti. karizmam boganin boynuzunu gotune yiyen matador gibi yerlerde surunuyordu. ama ispanyol fahriye abla derdimi anlamisti nihayet ne gam. yanindaki azmansa beni uzaklastirmak icin yaklasti. ama o berber ilker abinin uce vurdugu saclarimi oksadi ve o guzel ispanyol aksaniyla dokunma ulan yavrucuga essoluessek anlamina gelen bi seyler soyledi azman kisisine.ben essoluesegin ispanyolcasi ne olabilir diye dusunurken adam geri cekildi ve adil amcaya bana iki ekmek ve bir sut vermesini soyledi. o an dunyanin en mutlu kisisi bendim heralde. kurabiyelerime kavusmus ustelik sevgilimi de bulmustum. ispanyol fahriye ablaydi artik o. onun calismasina gerek yoktu ben ona ne is olursa olsun yapar bakardim. sonra elimden tuttu. disari ciktik.elini cantasina atinca para verecek diye dusundum ama o cantadan cikardigi fotograf makinesiyle bu gormus oldugunuz yukardaki resmi cekti. sonra egildi ve yanagimdan optu.utanmis kipkirmizi olmustum. daha sonra bi hafta yikamadim yuzumu optugu yerdeki iz gecmesin diye. o, asagi mahallede cekim yapilan tarihi eve dogru giderken dunyanin en mutlu insani olan ben dunyanin en mutsuz asigina donusmustum. arkasindan tesekkurler diye bagirmak istedim ama en onemli kelimeyi amcamin bana ogretmedigini farkettim. ben de aklima gelen ilk kelimeleri arkasindan askimi haykirir gibi soylerken el de salladim: vivaa zapataa, vivaa zapataa. bagirirken dondu, bana bakip gulumsedi ve o da el salladi. yine agliyordum ama bu sefer gercekti ve derinden geliyordu. o anin fotografi sadece bana ve bana tuhaf bir acima duygusuyla bakan adil amcaya kaldi. aradan yıllar gecti ve ben fotografima bir sergi katalogunda rastladim. altinda ''istanbul daki sirin viva zapata sevgilim'' yaziyordu. gozumden kucuk bir yas akarken grasyas ispanyol fahriye abla grasyas dokuldu dudaklarimdan.
haa merak edenler icin soyleyeyim bir de yanagima kondurulan opucugun kokusu kaldi ben de ispanyol fahriye abladan. olur mu oyle sey canim demeyin. zira her opucugun bir kokusu vardir hayatta, her insanin bir hikayesi oldugu gibi...

0 Comments:

Post a Comment

<< Home