Tuesday, May 31, 2005

kayip melekler sokagi-1

saatime baktim, onikiyi ceyrek geciyordu ya da bana oyle geliyordu. bankanin bilmem kacinci subesinin acilis kokteylinin ardindan eve gelmistik. sahte gulucukler ve dombili adamlar-kasar bayanlar karisimi bir viski soylemistim kendime, oysa sevmem icmeyi. sonra bi ara figen silligina mi asilmistim ne, hatirlamiyorum. bir, iki, uc derken baya bi sarhos olmustum. az kalsin patronun genc karisina da sulanacaktim, pezevenk agzinin tadini iyi biliyor dogrusu. isteyken bir firavun kesilen dr. aksoy genc, kokteylerde sut dokmus kediye donuyordu. oysa okkali bi vurmak isterdim tam suratinin ortasina, soyle bi de tekme kicina, kick you off diye bagirirdim ki sirketteki yanki den bozma beyaz turkler daha iyi anlasin beni. sirasi gelecek bekle diye teselli ettim kendimi.

sonrasi ucsuz bucaksiz karanlik. komur karasi degirmenlere karsi verdigim savas. umutsuzca hirpalarken kendimi geri donus yolunda, yanimdaki kisinin melek oldugunu hatirliyorum sadece. sicak nefesi arabanin on camina carpiyor, sonra yagmur olarak icime yagiyordu. iklim olarak akdeniz, yerortusu de makidir icimdeki yalnizlar parkinin demisti lisedeki edebiyat hocam, simdi daha iyi anliyordum onu. yaslandikca anladigim insanlarin sayisida artiyordu.

gokyuzunde ucan bir marti gordum sonra, ne kadar da buyuktu, doner yapsan bundan iyi et cikar diye dusunup guldum kendime.insan agladigi kadar ara ara gulmeli de kendine. radyodan sting in huzunlu fragile sarkisi calarken aradigim sorularin cevaplarini buyuk yesil bir arazide kovaliyordum. sizmisim.

evdeyiz galiba diye actim gozlerimi. yataktayim. karsimdaki aynadan sevdigim kadini cok net gorebiliyorum simdi. makyajini cikarmaya calisirken bugulu gozlerinden yavas yavas suzulen yaslari da. o sildikce gozyaslari yaramaz cocuklar gibi yuzunu binbir renge boyamaya devam ediyorlar, en cok da maviye, gozlerinin mavisine.

los isikta sevdigim ya da oyle sandigim kadini mutluluk ve mutsuzluk cizgisinde seyretmek tuhaf bir huzur veriyor bana. onun dusuncelere dalmis halini seyrettikce sevgim buyuyor, monet tablosundan kacip gelmis haliyle seviyorum onu. sonra korkuyorum kaybetmekten.nerden geldi bu dusnce simdi sanki, urperiyorum. peki ama ya o, hem neden agliyor simdi. en guzel kelimeleri bulsam simdi ona, kolye yapsam deniz taslarindan, kelimelerden, mutlu olur mu yine, alsam kederin golgesini kirpiklerinden guler mi yine gozleri. gozlerim kapaniyor yine, kendime tam gelemedim daha, yoksa hayal mi goruyorum, belki de ruya. hayir hayir bi seyler yapmali, kalk yerinden ve butun gucunle saril aptal, yoksa gidecek, gidecek, gide.....

-derböse-

Sunday, May 29, 2005

dostlarlimanı forever

aramaya inanmanın faydasını göreceğime inanmalıydım. Neyse çok geç değil. Tarzını sevdim dostum, böyle bir blog açıp sonra merhaba afacanlar diye uzaya bir çığlık bırakıyorsun. Neyse çığlığın duyulmuş sayılır.
Diğer şabalakların katkısını bekliyoruz şimdi. Gerçi ben Şaban'a olayı izah etmiştim, zorlanmaz. Alos ise teknolojiye meraklıdır hemen alır. Gerisinden pek umutlu değilim ama 28 Mayıs'tan sonra 4 ziyaretçi olması da bir şeydir. Hadi bunlardan birisi benim, büyük ihtimalle ikincisi de geronimo'dur. Diğer iki eleman ise "?" şeklinde dolaşmış anlaşılan.
Afacanlar, batının kültürünü değil teknolojisini alalım. Birkaç yıl önce neydik: bir mail grubu. Bundan böyle bir blog olarak devam edebiliriz. Zaman içinde, sevenlerimiz arttıkça, dostlarlimanı fan club, dostlarlimanı radyo programı, dostlarlimanı şov, dostlarlimanı forever, bla bla.. Devam ederiz. Tabii burada devam etmek, mail grubunun bitmesi anlamına da gelmiyor. Bir düşünün.

Buyurun burdan yakın.

Yenal the ex-mod